Kefalet Sözleşmelerine Gerçek Kişi Kefil Lehine 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ile Getirilen On Yıllık Azami Geçerlilik Süresi
Kefalet sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda 581-603 maddeleri
arasında düzenlidir. İşbu sözleşme TBK m. 581’de “Kefalet sözleşmesi, kefilin
alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel
olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Yani
kefalet sözleşmesi, teminat alacaklısına borçlunun malvarlığı yanında teminat
verenin kişisel malvarlığına başvurmaya yönelik bir alacak hakkı tanıyan
kişisel teminatlardan biridir[1].
Bu sözleşmede taraflar; asıl borç ilişkisinden doğan borcun alacaklısı ile
kefil arasında meydana gelir. Yani asıl borçlu bu sözleşmenin tarafı değildir[2].
TBK’nun 598. maddesinin 3. fıkrasında “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş
olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on
yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Hükümde bahsi geçen on yıllık azami süre yürürlükten kalkan 818 sayılı Borçlar
Kanunu’nda yer almıyordu. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile gelen bu on
yıllık süre; kefilin kişilik hakkına aykırı düşecek şekilde uzun bir süreyle
sorumluluk altına girmesini engellemeyi amaçlamıştır. Çünkü bu tarz kefalet
sözleşmeleri uygulamada daha çok hatır için ve hiçbir karşılık almaksızın
yapılmaktadır[3].
Dolayısıyla nasıl bir sorumluluk altına gireceğini düşünmeden hareket eden
kefile hukuk düzeni bu hükümle birlikte yardımcı olmakta, bir nevi onu kendisine
karşı bile korumaktadır[4].
İlgili hüküm emredici nitelikte bir hükümdür. Yani kefilin sorumluluk
süresi sözleşme ile on yıldan daha fazla olarak belirlenememekle birlikte;
böyle bir sözleşme, kesin hükümsüz olmayacaktır. Bu tarz sözleşmelerde sadece
on seneyi aşan kısım hükümsüz kalacaktır[5].
Bu hükmün uygulama alanı incelendiğinde, ilgili hüküm; hükmün lafzından da
anlaşılacağı üzere, sadece gerçek kişi kefil hakkında uygulama alanı
bulacaktır. Yani tüzel kişilerle yapılacak kefalet sözleşmelerinde on yıllık
azami geçerlilik süresi uygulama alanı bulmaz[6].
Ayrıca belirlenen azami sürenin dolmasıyla birlikte kefilin sorumluluğunun
ortadan kalkması, bütün kefalet türleri bakımından söz konusu olur[7].
On yıllık azami geçerlilik süresinin işlemeye başladığı an ise; kefalet
sözleşmesinin meydana geldiği andır. Yani sözleşmenin hükümlerini doğurmaya
başladığı an bu on yıllık süre de işlemeye başlar[8].
On yıllık azami geçerlilik süresinin hukuki niteliği ise doktrinde tartışmalıdır. Bu süre bir kısım yazarlara göre hak düşürücü süre, bir kısım yazarlara göre ise süreye bağlı haktır[9]. Bu durum 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Hakkında Kanun’un “hak düşürücü sürenin TBK’da ilk defa öngörülmüş olmasını” düzenleyen maddelerinden hangisinin uygulanacağı sorunsalı açısından önem taşımaktadır[10]. İlgili yürürlük kanunu ise her iki durumda ya doğrudan yürürlük kanunun 5. maddesinin uygulanması yoluyla ya da 6. maddesi gereği kıyasen 5. maddesinin uygulanması yoluyla aynı sonucu işaret etmektedir[11]. Fakat her halükarda bu süre kanunda düzenlendiği şekliyle on yıllık azami sürenin dolmasıyla birlikte kendiliğinden ortadan kalkacak bir hak olması sebebiyle bir zamanaşımı süresi değildir ve dolayısıyla bu sürenin kesilmesi ya da durması söz konusu olmayacaktır[12].
DİPNOTLAR:
[1] Gümüş Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler,
3. Bası, İstanbul 2014, s. 319.
[2] Gümüş, s. 322.
[3] Özen Burak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde
Kefalet Sözleşmesi, 2. Bası, İstanbul 2012, s. 555
[4] Gümüş, s. 434.
[5] Özen, s. 557. Ayrıca ilgili Yargıtay 19. Hukuk
Dairesi 23.01.2014 tarihli 2013/17892 E. 2014/1816 K. Sayılı kararı için bkz. www.sinerjimevzuat.com.tr (Erişim Tarihi ve Saati: 19.10.2015,
14.30)
[6] Özen, s.556.
[7] Özen, s.557.
[8] Özen, s.558.
[9] Reisoğlu Seza, Türk Kefalet Hukuku, Ankara 2013,
s. 332.s.
[10] Reisoğlu, s. 332.
[11] Reisoğlu, s. 332.
[12] Reisoğlu, s. 295.s.; Özen, s. 559.