İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı Taslağı İle Getirilen Zorunlu Arabuluculuk Kurumu
I.
GİRİŞ
İşbu
blog yazısı, iş mahkemeleri kanun tasarısı taslağı ile getirilen zorunlu
arabuluculuk kurumu hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda
öncelikle arabuluculuk kurumu hakkında genel bir bilgi verilecek ardından da
getirilen düzenlemeler ile ilgili açıklamalara yer verilecektir.
II. HUKUKİ DEĞERLENDİRME
1. Arabuluculuk Kavramı
Alternatif Uyuşmazlık Çözümü genel olarak
tarafsız bir üçüncü kişinin, mevcut uyuşmazlığın çözümü konusunda yardımcı
olmak ve çözüme ulaşmada taraflara katkıda bulunmak amacıyla katıldığı, dava
yolunun yanında işleyen seçimlik bir grup “uyuşmazlık çözüm yöntemleri
topluluğu” olarak tanımlanabilir [1]. Alternatif Uyuşmazlık Çözümlerinin en
önemli özelliği, devlet mahkemelerince icra edilen dava yoluna alternatif
olmasıdır [2]. Bu şekilde mahkemelerde görülen iş yoğunluğunun hafifletilmesi ile
yargılama sürecinin hızlandırılması ve usul ekonomisi bakımından da kazanç
sağlanması amaçlanmıştır.
Bilindiği üzere bir hakkın varlığı kapsamı
veya etkileri üzerinde ortaya çıkan uyuşmazlıkların, taraflar arasında sulh
yoluyla çözülememesi halinde ortaya çıkan münazaa, dava veya tahkim yoluyla
çözülmektedir [3]. Türk hukuk sisteminde alternatif uyuşmazlık çözümünde genel
olarak tahkim dışında bir çözüm yolu uzun yıllar boyu uygulama alanı bulmamış
ancak ihtiyaçlara binaen dava yolu dışında çeşitli uyuşmazlık çözüm yolları gelişmiştir.
Bunun en yaygın örneği de Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 22. maddesinde, tüketiciyle satıcı arasında ortaya
çıkan belirli miktarın altındaki uyuşmazlıklar için öngörülen tüketici hakem
heyetleridir. Ardından 22 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanan 6325
sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” ile beraber Türk Hukuk
Sistemine alternatif bir çözüm yolu daha kazandırılmıştır.
Arabuluculuk Kanunu’nda arabuluculuk
kavramı “Sistematik teknikler
uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya
getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini
kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını
gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü
kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak
tanımlanmıştır.
Arabuluculuk Kanunu’nun yayımlanmasının
ardından 28.01.2008 tarihinde 4667 sayılı Kanun ile Avukatlık Kanunu’na “Uzlaşma sağlama” başlıklı 35/a maddesi
eklenmiş olup “Avukatlar dava açılmadan
veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal
eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde
edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı
tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve
uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine
getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri
tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9.6.1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.” şeklinde
düzenlenmiştir.
Arabuluculuk kurumu ile ilgili getirilen
işbu yeni düzenlemelerin yanı sıra 23.03.2016 tarihinde ilgili kurum ve
kuruluşların görüşüne gönderilen İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı Taslağı (“Tasarı”)
ile iş mahkemelerine işçi alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalardan önce
arabuluculuk kurumuna başvurulması zorunlu hale getirilmiş ve arabuluculuğa
başvurmak dava şartı olarak öngörülmüştür.
2. Zorunlu Arabuluculuk Kurumu’nun Usul
ve Esasları
Tasarı’nın 3. maddesinde ilgili başvuru
süreci “ (1) Kanuna, bireysel veya toplu
iş sözleşmesine dayanan işçi alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda,
dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunludur. Aksi halde 12.1.2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 115 inci maddesinin birinci
fıkrası ile ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmüne göre işlem yapılır.” şeklinde
düzenlenmiştir.
Bu kapsamda Tasarı’da kanuna, bireysel
veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile
işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava şartı olarak
öngörülmüştür. Ancak iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve
manevi tazminat ile bunlarla ilgili rücu davalarında arabuluculuğa başvurmayı
zorunlu kılmamıştır.
İşçi veya işveren tarafından açılan alacak
ve tazminat davaları ile işe iade davalarında arabuluculuğa başvurmak dava
şartı olduğundan, mahkemenin bu hususu denetleyebilmesi için tarafların
arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varamamaları durumunda, buna ilişkin
son tutanağın aslını veya tutanağın arabulucu tarafından onaylanmış bir
örneğini dava dilekçesine eklemeleri gerekecektir. Bu zorunluluğa uyulmaması
halinde ise mahkeme davacıya 1 haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması
için ihtaratlı süre verecektir. Davacının bu süreye uymaması halinde ise dava
usulden reddedilecektir.
Tasarı kapsamında başvuru, karşı tarafın,
karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki arabuluculuk
bürosuna yapılacaktır. Arabuluculuk bürosu olmayan yerlerde ise Sulh Hukuk
Mahkemesi yazı işleri görevli olacaktır. Taraflar arabulucunun kim olacağı
hususunu kararlaştırabilirler. Anlaşma sağlanamadığı halde ise görevlendirme
arabuluculuk bürosu tarafından yapılacaktır.
Zorunlu arabuluculuk kurumu ile beraber
arabulucunun başvuruyu 3 hafta içinde sonuçlandırması öngörülmüş olup
zorunluluk hallerde bu süre en fazla 1 hafta uzatılabilmektedir.
Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesine göre,
tarafların arabulucu huzurunda anlaşmaları halinde, arabuluculuk ücreti aksi
kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanmakta olup arabulucu
huzurunda anlaşamamaları haricinde belirli bir saate kadar Hazine’den, aşan
kısmı ise yine aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde ödenecektir. Ancak
geçerli bir mazeret göstermeksizin arabuluculuk görüşmelerine katılmayan taraf son
tutanakta belirtilir ve davada lehine karar verilmiş olsa bile, yargılama
giderinin tamamını ödemeye mahkûm edilir. Ayrıca işbu Tasarı ile beraber
arabuluculuk ücretini karşılayamayan taraf için adli yardımdan yararlanma hakkı
da getirilmiştir. Buna göre arabuluculuk bürosunun bulunduğu yerdeki sulh hukuk
hâkiminin kararıyla adli yardım sağlanacaktır.
3.
Tasarı
ile Getirilen Zorunlu Arabuluculuk Kurumu’nun Mevcut İş Kanunu ve Yargıtay
Kararları Kapsamında Değerlendirilmesi
Tasarı, işçi ve işveren arasında
çıkabilecek uyuşmazlıklar açısından oldukça faydalı düzenlemeler içermekle
birlikte bazı konularda mevcut düzenlemenin -özellikle
işçiler lehine- sağladığı imkânları bertaraf etmektedir.
Tasarının temel amacı, işçi ve işveren
arasındaki uyuşmazlıkların en hızlı ve adil şekilde çözümlenmesidir. Bu sebeple
tasarının kanunlaşması halinde işçi ve işveren açısından getirilmiş olan en
büyük yenilik, uyuşmazlıkların kısa sürede çözümlenebilecek olmasıdır. Mevcut
İş Kanunu kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçinin dava açması halinde, dava
seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır hükmü yer almaktadır.
Ancak yargılama yoğunluğu nedeniyle davaların iki ay içinde sonuçlanması mümkün
olmamaktadır. Tasarı ile arabuluculukta öngörülen süre arabuluculuğa
gönderildiği tarihten itibaren üç hafta olarak belirlenmiştir. Uyuşmazlıkların
çözümü bakımından hem yargı yükünü azaltmak hem de makul sürelerde çözüme
kavuşmak adına getirilen süre önemli ölçüde yarar sağlayacağı açık olmakla
beraber uygulamada nasıl bir süreye yayılacağı bilinmemektedir.
Yürürlükte olan 4857 Sayılı İş Kanuna göre
iş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren 1
ay içinde iş mahkemesinde dava açabilme hakkına sahiptir. Şayet bahsi geçen
tasarının kanunlaşması halinde işçi, aynı süre zarfında öncelikle arabulucuya
başvurmak zorunda olmakla beraber doğrudan dava yoluna gitmesi halinde
arabuluculuğa başvurmamış olması mahkeme tarafından doğrudan ret sebebi
sayılacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken önemli
bir husus Yargıtay görüşlerince de belirtilen iş hukukunun kamu düzenine
ilişkin yönleridir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 19.07.1998 gün
ve 1998/5182 E, 1998/5270 “İş ve Sosyal güvenlik hukuku ile ilgili
düzenlemeler nitelikçe kural olarak kamu düzeni ile ilgili olduğundan, kusur ve
hesap raporlarının alınması ve sair hususların incelenmesi ile gerçeğin
saptanması yönünden tarafların istemlerine bakılmaksızın re’sen yerine
getirilmelidir” şeklinde karar vermiştir.
Özellikle hizmet tespit davalarında
Yargıtay 10 ve 21. Hukuk Daireleri istikrarlı olarak, bu davaların kamu düzeni
ile ilgili olduğuna vurgu yaparak “özel bir duyarlılıkla ve özenle
yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu gözetilerek; hak kayıplarının ve
gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan
haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda,
tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen
araştırma yapılarak kanıt toplanabileceğini” açıkça belirtmişlerdir [4].
6235 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu m.1 uyarınca tarafların
üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerden doğan özel
hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde işbu kanun uygulanabilmektedir. İş
sözleşmesi her ne kadar özel hukuk hükümlerine tabi olsa da yukarıda da
Yargıtay kararlarında değinildiği üzere kamu düzenine ilişkin yönü olduğu
vurgulanmakta ve bu bağlamda zayıfın korunması ilkesi bağlamında salt
arabuluculuk kurumuna başvurulması işçi aleyhine sonuçlar doğurması muhtemel
gözükmektedir.
Bunların beraberinde İş Mahkemelerine işe
iade ve işçi alacakları hakkında yapılan dava başvuruları sırasında yargılama
harcı alınmakta, işçinin lehine karar verilmesi halinde tüm yargılama giderleri
karşı tarafa yükletilmektedir. Ancak zorunlu arabuluculuk kurumu ile beraber
mevcut tarifeye göre işe iade ve işçi alacaklarına ilişkin, taraflar aksini
kararlaştırmadığı müddetçe arabuluculuk ücretini eşit şekilde paylaşacaklar ve
işçi lehine bir uzlaşma yoluna varsalar dahi zayıf konumda olan işçi yine de
ücret ödemek durumunda kalacaktır.
Tasarının kabulü halinde değişikliğe yol
açacak bir diğer husus ise İş Kanunu madde 20 kapsamında fesih bildirimine
itirazın, İş Kanunu madde 9 kapsamında sadece istinaf yoluna açık olmasıdır. Bu
madde ile beraber istinaf sonucu verilen karar temyize kabil olmayacaktır. Bunun
sonucu olarak da özellikle işe iade davalarında Yargıtay içtihatlarının
oluşması sekteye uğrayacaktır.
Tüm bu etkenler beraber
değerlendirildiğinde Zorunlu Arabuluculuk Kurumu’nun usul ekonomisi ve
uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözümlenmesi yönünden yarar sağlayacağı açık
olmakla beraber, İş Kanunu’nun kamu yönüne bakan ilgili kısımlarında işçi ile
işverenin eşit olmadığı kabulünden yola çıkılmakta ancak arabulucunun tarafsız
olması zorunluluğu nedeniyle işçinin hakları ve alacaklı olduğu tutarın
belirlenmesi noktasında bilgilendirmesi mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda mahkemenin
re’sen gözettiği durumlarda arabuluculuk kurumu ile beraber ağırlıklı olarak
yargı yolu ile işçi lehine hükmedilen işçi alacaklarının akıbetinin ne olacağı
tartışma konusudur.
KAYNAKÇA
[1] Özbek, Mustafa “Avukatlık Kanunu’nun
35/a Maddesine Göre Arabuluculuk”, Ankara Barosu Dergisi, 2001/3, s.114.
[2] Konuralp, Haluk “Medeni Usul Hukukunda İspat Kurallarının
Zorlanan Sınırları” , Ankara 1999 s.8.
[3] Kalpsüz, Turgut “İnşaat Sözleşmelerinde Tahkimin Genel Esasları”, İnşaat Sözleşmeleri, Yönetici, İşletmeci, Mühendis ve Hukukçular için Ortak seminer, Ankara 1996, s.341.
[4] Bektaş Kar, “İş Yargılamasına Hakim Olan İlkeler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.869-882.