Asıl İşveren - Alt İşveren İlişkisi
Okuyacağınız blog yazısı, 4857 Sayılı İş
Kanunu (“İK”) ve Alt İşverenlik Yönetmeliği (“Yönetmelik”) kapsamında
asıl işveren- alt işveren ilişkisi hakkında bilgi vermek amacıyla
hazırlanmıştır. Bu kapsamda öncelikle işçi, işveren, alt işveren-asıl işveren,
anahtar teslim kavramları açıklanacak, ardından konuya ilişkin Yargıtay
kararlarına yer verilecektir.
A. İŞVEREN VE İŞÇİ KİMDİR?
İK m.2’de işçi ve işveren, “Bir
iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi
çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve
kuruluşlara işveren … denir” şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla
işçi sıfatının kazanılması iş akdinin varlığına dayandığından, her şeyden önce
ortada tarafların serbest iradeleri ile kabul edilmiş bir sözleşme ilişkisinin
bulunması zorunludur [1]. Diğer yandan iş akdi bir kişinin işçi
niteliğini belirlerken bir yandan da sözleşmenin diğer tarafı olan işvereni
belirler. Ayrıca işveren, bir gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi tüzel
kişiliği olmayan bir kurum ve kuruluş da olabilir [2].
B.
ASIL
İŞVEREN – ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ VE BİRLİKTE SORUMLULUK
İK’nın 2/6. ve takip eden 2/7.
maddelerinde; “Bir işverenden, işyerinde
yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin
bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında
kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl
işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan,
iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl
işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam
ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde
çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel
olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul
edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi
sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.”
hükümlerine yer verildiği görülmektedir.
Görüldüğü üzere İK’nın 2/6 ve 2/7.
maddelerinde iki işveren arasında hangi şartlarda usulüne uygun bir asıl
işveren-alt işveren ilişkisinin kurulacağı düzenlenmiştir. Öte yandan alt
işverenliğin şartları ayrıntılı olarak Yönetmelik 4. maddesinde de sayılmıştır:
– İş
yerinde işçi çalıştıran asıl işverenin varlığı gerekir.
– Asıl
işverenden alınan iş, asıl işin bir bölümü ya da mal ve hizmet üretimine
ilişkin yardımcı bir iş ya da özel uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.
– İş
asıl işverene ait işyerinde yapılmalıdır.
– İşi
alan kişi daha önce o işyerinde çalıştırılmamış olmalıdır.
– Alt
işverenin işçileri sadece asıl işverenden alınan işte çalıştırılmalıdır.
Bu unsurlardan birinin dahi yokluğu
halinde alt işverenlikten söz edilemez.
Bununla birlikte ilgili düzenlemede Kanuna
uygun olarak kurulan bu ilişkiden doğan yükümlülüklerden asıl işveren ve alt
işveren açısından birlikte
(müteselsil) sorumluluk esası benimsenmiştir [3].
Bu kapsamda birlikte sorumluluk esasından bahsetmek gerekirse; geçerli
bir alt işverenlikte asıl işverenin alt işveren işçilerine karşı işçilik
haklarından birlikte sorumluluğu sadece ücret ile sınırlanmamaktadır. Bunun
yanında bir miktar üzerinden de sınırlama söz konusu değildir. Tek sınır, söz
konusu işçilik hakkının asıl işverenden alınan işin yapıldığı işyeriyle ilgili
olması ve İK ile TİS veya iş sözleşmesinden doğmasıdır. Burada bahsedilen “birlikte
sorumluluk”, müşterek ve müteselsil sorumluluktur. Aynı zamanda kanundan
kaynaklanan bu “birlikte sorumluluk” için ilgili hakkın alt işverenlik devam
ederken doğmuş olması gerekmektedir [4].
Ancak
işin “anahtar teslimi” biçiminde verilmesi
halinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinden ve asıl işverenin alt işverenin
işçilerine karşı sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Zira
işi anahtar teslimi şeklinde ihale eden iş sahibi, ihale edilen işte kendisi de
işçi çalıştırmadığından işveren niteliğini taşımamaktadır. Aşağıda yer
vereceğimiz Yargıtay içtihatlarında da açıkça ortaya konulduğu üzere, işi
bölerek ihale suretiyle muhtelif kişilere/n şirketlere veren iş sahibinin Kanun
kapsamında asıl işveren olmadığı hükme bağlanmıştır [5].
C. “ALT İŞVEREN – ASIL İŞVEREN” VE
“ANAHTAR TESLİM”E İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
–
Yargıtay
10. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2017 Tarihli 2015/24250 E. 2017/9408 K. Sayılı Kararı:
Davanın yasal dayanağı yukarda anıldığı üzere
olay tarihinde yürürlükte olan 5510 Sayılı
Kanun'un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesidir. Öte yandan, 5510
Sayılı Kanun'un 12. maddesinin 1.
fıkrası işvereni; “4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre sigortalı
sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği
olmayan kurum ve kuruluşlar” şeklinde tanımlamıştır. Anılan Kanunun belirtilen
maddesinin son fıkrası ise alt işvereni
“bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair bir işte
veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği
sigortalıları çalıştıran üçüncü kişi” olarak tanımlamıştır. Bu maddeyle asıl işveren, bu Kanunun
işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte
müteselsilen sorumlu tutulmuştur.
Bu yönde asıl işveren taşeron ilişkisinin
varlığı için, öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka
ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına sahip olması, asıl işyeri ya da
işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması
gerekir.
İşin
belirli bir bölümünde değil de, tamamının bir bütün halinde, ya da bölümlere
ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği,
sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise,
bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak
nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer
koşullar ise, asıl işverenden istenilen işin, asıl iş, ya da işyeriyle ilgili
işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi
alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu sebeple de işveren sıfatına
sahip olunmasıdır.
Asıl işveren ile alt işveren arasında
yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı sorumluluğun alt
işverene ait olduğunun kararlaştırılması ya da anahtar teslim iş olduğu
ibaresinin konulmuş olması; bu sözleşmenin tarafı olmayan Kurumu bağlamaz.
İşin
bütünü başka bir işverene bırakıldığında, madde anlamında bir alt işverenlik,
dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk söz
konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın
işi bölerek, ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale
makamı), asıl işveren olmayacağından, alt – asıl işveren ilişkisi de
bulunmayacaktır. Burada önemli olan yön “devir” olgusudur. Devirden amaçlanan,
yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde
etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin
devridir. Diğer iş yerlerinde sigortalı çalıştırması sebebiyle “işveren”
sıfatına sahip olan kişi, devredilen iş dolayısıyla işverenlik sıfatına sahip
olmadığı için asıl işveren olarak sorumlu tutulamayacaktır. Aynı şekilde, işi
alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş sebebiyle sigortalı
çalıştırması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı
çalıştırmayıp, tek başına işi yürüten kişi alt işveren olarak
nitelendirilemeyecektir. Bu kimsenin diğer bir takım iş yerlerinde çalıştırdığı
sigortalılar sebebiyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise
bulunmamaktadır.
–
Yargıtay
22. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2017 Tarihli 2015/24380 E. 2017/29530 K.
Sayılı Kararı:
Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık davalılardan … ile diğer davalı şirket arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulup
kurulmadığı, anahtar teslimi ile iş verilip vermediği konusundadır.
4857 Sayılı İş Kanunu'nun 2/6 maddesi
uyarınca, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair
yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile
teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için
görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran
diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt
işveren ilişkisi denir.
Alt işverene verilen iş, işyerinde mal
veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt
işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile
teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin
gerçekleşmesi için, asıl işverenin mal veya hizmet üretimine dair yardımcı işi
ya da asıl işin bir bölümünü alt işverene vermesi gerekir. Verilen iş, mal veya
hizmet üretimine dair olmayan bir iş ise, bu tür bir ilişki doğmaz.
Alt işveren-asıl işveren arasındaki
ilişki, niteliğine göre, eser, taşıma, kira gibi sözleşmelere dayanır. Alt işveren üstlendiği işi sözleşme
koşulları doğrultusunda, ama kendi adına ve bağımsız bir biçimde yürütür.
Çalıştırdığı işçilerle kendi adına iş sözleşmesi yapar; gerekli
talimatları verir; işçilere ücretlerini kendisi öder; ücret bordrolarını
düzenler; … primlerini yatırır.
Öncelikle asıl iş, yardımcı iş
ve anahtar teslimi iş kavramları üzerinde durmak gerekir.
Asıl iş, mal ve hizmet üretiminin esasını
oluşturan iştir ve bu iş doğrudan üretim organizasyonu içinde yer alır ve
üretimin zorunlu unsurdur. Asıl işverenin faaliyet alanına göre belirlenir.
Yardımcı iş, işyerinde yürütülen mal veya
hizmet üretimine dair olmakla beraber, doğrudan üretim organizasyonu içerisinde
yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan, ancak asıl iş devam ettikçe
devam eden ve asıl işe bağımlı olan iştir. Anahtar teslimi işten
bahsedilmesi için;
Alt işverenin asıl işverenden aldığı işin,
Asıl işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik
taşıması, İşyerindeki üretimle ilgisinin olmaması veya asıl işin tamamlayıcısı
niteliğinde bulunmaması, verilen işin asıl iş yada yardımcı iş niteliğinde
olmayıp, başkaca bağımsız bir iş olması gerekir.
Burada önemli olan asıl işverene ait “iş”
kavramının hangi iş olduğudur. Asıl işverene ait olan ve alt işverenin yapacağı
iş, asıl işverenin ürettiği mal ve hizmet süreci içinde veya tamamlayıcı
olmalıdır.İşin bir
bölümünde işçi çalıştırmayan, işin tamamını anahtar teslimi ve
ihale yolu ile başkasına devreden ve işten elini çeken kişi asıl işveren olarak
nitelendirilemez.
–
Yargıtay
22. Hukuk Dairesi’nin 7.12.2017 Tarihli 2015/20387 E. 2017/27970 K. Sayılı Kararı:
İşveren
bir iş sözleşmesine dayanarak işçi çalıştıran
gerçek veya tüzel kişi
ya da tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar olarak açıklanmıştır. O halde
asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edilebilmesi için öncelikle mal veya
hizmetin üretildiği işyeri bulunan bir işverenin ve aynı işyerinde iş alan
ikinci bir işverenin varlığı gerekir ki asıl işveren alt işveren ilişkisinden
söz edilebilsin. Alt işverenin başlangıçta bir işyerinin
olması şart değildir. Alt işveren, işveren sıfatını ilk defa asıl işverenden
aldığı iş ve bu işin görüldüğü işyeri sebebiyle kazanmış olabilir.
Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal
ve hizmet üretimine dair asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde,
işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren
alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt
işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu
tanımlamalara göre asıl işveren – alt işveren ilişkisinin varlığından söz
edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir
işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında
çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri
gerekmektedir.
Asıl işveren, alt
işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak iş kanunu, iş
sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
–
Yargıtay
21. Hukuk Dairesi’nin 7.11.2017 Tarihli 2016/5153 E. 2017/8914 K. Sayılı Kararı:
4857
Sayılı Kanun'un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine
dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek
veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve
kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan
ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu'nun 2.maddesinin 7.fıkrasına
göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair
yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile
teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için
görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran
diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt
işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine
karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya
alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 Sayılı Kanun'un 12/6.maddesiyle de
asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı
alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 Sayılı Kanun'un 2/7.maddesiyle işçilerin
İş Kanunu'ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510
Sayılı Kanun'un 12/6.maddesiyle de
Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş
koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 Sayılı
Kanun'dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin
bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle
yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte
sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir
hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu'nun 2.maddesinin 6.fıkrası
gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı
sebebiyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte
müteselsilen sorumludur. Bu sebeple meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan
alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını
müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte
açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da
açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve
asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım
zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a-) İşyerinde işçi çalıştıran
bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren”
sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı
sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b-) Bir başka işveren, işyerinde
yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair bir işte veya bir işin bölüm veya
eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c-) İşverenlik sıfatını, alınan işte
ve o iş sebebiyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması
aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar
sebebiyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d-) İşverenden alınan
iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri
olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse
aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e-) İşin bütünü başka bir işverene
bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal
konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale
suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Kanun'un
tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir
alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
SONUÇ
OLARAK,
–
Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan
gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel
kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren denilmektedir.
– İşyerinde
yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin
bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında
kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl
işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan,
iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
– Alt
işveren üstlendiği işi sözleşme koşulları doğrultusunda, ama kendi adına ve
bağımsız bir biçimde yürütür. Çalıştırdığı işçilerle kendi adına iş
sözleşmesi yapar; gerekli talimatları verir; işçilere ücretlerini kendisi
öder; ücret bordrolarını düzenler, primlerini yatırır.
– Bir
alt işverenden bahsedebilmek için diğer şartlar yanında, o alt işverenin
bordrolu işçilerini yalnızca asıl işverenin iş yerinde çalıştırması
gerekmektedir.
– İşin
bütünü başka bir işverene bırakıldığında, madde anlamında bir alt işverenlik, dolayısıyla
dayanışmalı sorumluluk söz
konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın
işi bölerek, ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale
makamı), asıl işveren olmayacağından, alt – asıl işveren ilişkisi de
bulunmayacaktır. Burada önemli olan yön “devir” olgusudur. Devirden amaçlanan,
yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde
etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin
devridir. Diğer iş yerlerinde sigortalı çalıştırması sebebiyle “işveren”
sıfatına sahip olan kişi, devredilen iş dolayısıyla işverenlik sıfatına sahip
olmadığı için asıl işveren olarak sorumlu tutulamayacaktır. Aynı şekilde, işi
alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş sebebiyle sigortalı
çalıştırması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı
çalıştırmayıp, tek başına işi yürüten kişi alt işveren olarak
nitelendirilemeyecektir. Bu kimsenin diğer bir takım iş yerlerinde çalıştırdığı
sigortalılar sebebiyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise
bulunmamaktadır.
– İşin
belirli bir bölümünde değil de, tamamının bir bütün halinde, ya da bölümlere
ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği,
sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise,
bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak
nitelendirilemeyecektir.
– İşin
bir bölümünde işçi çalıştırmayan, işin tamamını anahtar teslimi ve ihale yolu
ile başkasına devreden ve işten elini çeken kişi asıl işveren olarak
nitelendirilemeyecektir.
KAYNAKÇA
1.
Prof.
Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, İstanbul 2014, s. 121.
2.
Süzek,
s. 130.
3.
Çelik
N./Caniklioğlu N./Canbolat T., İş Hukuku Dersleri,
İstanbul 2014, s. 51-59.
4.
Prof.
Dr. Ercan Akyiğit, İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Alt
İşverenlik, Ankara 2013, s. 73-75.
5.
Can
Şafak, 4857 Sayılı İş Kanunu Çerçevesinde Taşeron (Alt
İşveren) Meselesi, TBB Dergisi, Sayı 51, 2004, s. 122.