Karineler ve Karine Türleri
Karine kavramı genel olarak bilinmekte olduğu kabul
edilen bir olaydan veya olgudan bilinmeyen bir olayın veya olgunun varlığının
çıkarılması olarak kabul edilir[1].
Ancak etimolojik kökenden kaynaklanan bir nedenden (İsviçre ve Alman
hukuklarında kullanılan ‘Vermutung’ sözcüğünün dilimize
çevrilmesinden) ötürü bazı yerlerde varlığı bilinmeyen bir olgu veya olay
hakkında sonuç çıkarmamızı sağlayan bir işaret, belirti olarak tanımlanır[2].
Bu farklılık kavramın hukuki anlamını etkilememekle birlikte, kavramın yapısı
ile ilgili değerlendirmeleri ve kavramın hukuk kurallarında kullanım biçimini
etkilemektedir.
Karine kavramı genel olarak ispat yükü açısından
önemlidir; zira 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddesi
uyarınca İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia
edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya
ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı
taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. Bu kanun incelendiğinde
karineye dayanan tarafın dayandığı olguyu ispatla yükümlü olmadığı yani ispat
yükünün ters çevrildiği kolayca anlaşılabilir. Ancak bu karineye dayanan taraf
karinenin maddi vakıayı ispat zorunluluğuyla karşı karşıyadır[3].
Karine Türleri
Karine, belli bir olaydan belli olmayan bir olaya dair
çıkarılan sonuç ya bizzat kanun tarafından çıkarılmıştır ya da yargıç
tarafından yorum yoluyla çıkarılır[4].
Böylece karineler kanuni karine ve fiili karine olarak ikiye ayrılır.
Kanuni Karineler
Kanuni karineler olay karineleri ve hak karineleri
olarak ikiye ayrılır. Olay karineleri var olduğu kesin olarak belli bir olaydan
var olduğu belli olmayan başka bir olayın çıkarılmasında söz konusu olur[5].
Hak karineleri ise bir hakkın ya da hukuki ilişkinin halen var olup olmadığı
hakkında bir sonuca ulaşılması amacını güden kanuni karinelerdir.
Kanuni karineler aksinin ispatının edilebilmesi
yönünden adi ve kesin karine olarak da ikiye ayrılır. Adi karineler aksi ispat
edilebilen karinelerdir[6].
Kesin karineler ise aksinin ispatı mümkün olmayan karinelerdir. Kesin
karinelerde varlığı bilinen bir olaydan, varlığı bilinmeyen başka bir olayın
var olup olmadığı hakkında sonuç çıkar[7].
Fiili Karineler
Fiili karine, hâkimin, herhangi bir hukuk kuralı ile
bağlı olmaksızın varlığı kesin olarak bilinen bir olaydan, hayat konusundaki
tecrübelerine dayanarak varlığı belli olmayan başka bir olayın varlığı hakkında
sonuç çıkarmasını ifade eder[8].
Burada “ihtimal dâhilinde olma” hâkim için bir kanaat teşkil eder[9].
Ancak hâkimin bu kanaati, takdiri deliller kapsamında değerlendirildiğinden
fiili karineler ispat yükünü etkilemezler[10].
DİPNOTLAR:
[1] Altaş Hüseyin;
Medeni Hukuk Başlangıç Hükümleri, 1. Baskı, Ankara 2014, syf.383; Edis Seyfullah;
Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, 6. Baskı, Ankara 1997, syf.372.
[2] Karakaş Fatma
Tülay; Karine Kavramı, Kanuni Karineler ve Varsayımlar, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi 2013, C. 62, syf. 731.
[3] Altaş; syf.383.
[4] Zevkliler Aydın;
Medeni Hukuk Giriş ve Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku Aile Hukuku, İzmir
1998, syf. 158.
[5] Edis; syf.
373.
[6] Altaş; syf.
386.
[7] Altaş; syf.
386.
[8] Edis; syf.
372.
[9] Edis; syf.
373.
[10] Edis; syf.
373; Altaş; syf. 387; Karakaş; sf. 744.