d
Follow us
  >  İdare Hukuku   >  İdari İşlemlerde Başvuru Sürelerinin Gösterilmesi Yükümlülüğü ve Bu Yükümlülüğe Aykırılığın İşlem Üzerindeki Etkisi

İdari İşlemlerde Başvuru Sürelerinin Gösterilmesi Yükümlülüğü ve Bu Yükümlülüğe Aykırılığın İşlem Üzerindeki Etkisi

Genel Olarak İdari İşlemlerde Başvuru Sürelerinin Gösterilmesi Yükümlülüğü

Anayasamızın 125. maddesinde[1] idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile bireylerin kamu otoritelerinin olası hak ihlallerinden korunmaları amaçlanmaktadır. Ancak bireylerin etkin başvuru yollarını kullanarak mağduriyetlerini ileri sürebilmeleri ve adil bir yargılanma neticesinde hak ihlalinin giderilmesini isteyebilmeleri, ilgili kanunlarda öngörülen usul kurallarına uygun şekilde hareket etmelerini gerektirmektedir[2]. Ne var ki usule ilişkin düzenlemelerin çeşitli kanunlarda dağınık bir şekilde hükme bağlanması bireylerin etkin bir şekilde hak arama özgürlüğünden faydalanmalarını zorlaştırmaktadır.  Bu kapsamda kanun koyucu 03.10.2001 tarihinde kabul edilen 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle Anayasa’nın 40. maddesine ikinci fıkra olarak eklenen “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmüyle devlete pozitif bir yükümlülük yüklemiştir[3]. Anılan fıkranın gerekçesinde “Bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir.” şeklindeki ifadeyle de hak ve özgürlükler açısından daha fonksiyonel bir koruma mekanizmasının getirilmeye çalışıldığı belirtilmiştir.

Anılan düzenlemede öngörülen yükümlülüğün süjesinin devlet mi yoksa idare mi olduğu, yükümlülüğün hangi idari işlem türlerinde uygulanacağı gibi konularda öğretide çeşitli görüşler mevcuttur[4]. Yazımız içeriğinde bu görüşlere değinilmeyecek olup yalnızca anılan yükümlülüğe aykırı davranma durumunda ne gibi etki ve sonuçların gündeme geleceği açıklanacak ve Danıştay’ın konu ile ilgili içtihadına yer verilecektir.

İdari İşlemlerde Başvuru Sürelerinin Gösterilmesi Yükümlülüğüne Aykırılığın Sonuçları

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (“İYUK”) 2. maddesi uyarınca; idari işlem nedeniyle hakları ihlal edilenler söz konusu işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle idari yargıda dava açarak işlemin iptalini talep edebilmektedirler. İdari işlemin şekil unsuru, tesisi için yetkili idari makam tarafından izlenmesi gereken usulü ve idari işlemin hukuk düzeninde aldığı maddi varlığı ifade eder[5]. Şekil sakatlığı konusunda da öğretide ikili bir ayrıma gidilmekte ve idari işlemin iptalini gerektirecek nitelikteki şekil sakatlıkları “birincil/asli şekil sakatlıkları”, işlemin iptalini gerektirmeyen şekil sakatlıkları ise “ikincil/tali şekil sakatlıkları” olarak kabul edilmektedir[6].

Bu kapsamda Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen yükümlülüğe aykırılığın hangi kapsama girdiği sorunu gündeme gelmektedir. Doktrinde ağır basan görüş tarafından Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen yükümlülüğe aykırılık tali şekil sakatlığı olarak kabul edilmekte[7]ve Danıştay’da aynı görüşü savunmaktadır. Nitekim Danıştay 9. Dairesi’nin vermiş olduğu bir kararda[8] yer alan “Anayasal ve yasal kurallar karşısında, Anayasanın emredici kuralına rağmen başvuru yeri ve süresinin öngörülmemiş olmasına rağmen, adına ödeme emri düzenlenen davacı tarafından yasal süresinde ve usulüne uygun olarak açılan davanın esasının incelenmesi gerekirken dava konusu ödeme emrinin şekil yönünden iptaline karar veren vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” ifadeleriyle bu durum açıkça ortaya konulmuştur.

Doktrinde ağır basan görüş, idari işlemde dava açma sürelerinin gösterilmemesi durumunda özel dava açma sürelerinin değil; İYUK’ta öngörülen genel dava açma sürelerinin uygulanacağı yönündedir[9]. Bu görüşe göre kişilerin İYUK’ta öngörülen genel dava açma sürelerini “bilmek zorunda oldukları” kabul edilir. Danıştay’ın da bu görüş doğrultusunda tesis ettiği kararlar bulunmaktadır. Nitekim buna ilişkin bir kararında Danıştay, “Bu durumda; özel yasada yer alan düzenleme gereği, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrinde, Anayasa’nın 40. maddesine aykırı biçimde dava açma süresinin gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmekte olup, ödeme emrinin iptali istemine yönelik davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır[10].” şeklinde hüküm tesis ederek dava açma süresi gösterilmeyen ödeme emrine karşı açılan davada genel dava açma sürelerinin esas alınması gerektiğini ifade etmiştir.

Bir başka görüş ise anılan yükümlülüğe aykırılığın yaptırımının bu kurala uyulmadıkça o işleme karşı dava açma sürelerinin işlemeye başlamayacağını, dolayısıyla idari işlemde dava açma süreleri gösterilmemiş ise işleme karşı genel sürelerle sınırlı olmaksızın her zaman dava açılabileceğini ileri sürmektedir[11].  Buna ilişkin bir Danıştay kararında da, “Her ne kadar, 19.01.2006 ve 24.02.2006 tarihlerinde tebliğ edilen 03.12.2005 günlü ve 19644 ilâ 19652 sayılı ile 08.12.2005 günlü ve 19643, 20950, 20958 ilâ 20961 sayılı ödeme emirlerinin iptali istemiyle 11.05.2007 tarihinde açılan davanın bu ödeme emirlerine ilişkin kısmı, gerek yedi günlük gerekse otuz günlük dava süreleri geçirildikten sonra açılması nedeniyle süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle reddedilmişse de… Başvuru süresi gösterilmeyen ödeme emirlerine ilişkin yazılı bildirim süreyi başlatmayacağı için davanın süresinde açılmadığından söz edilemeyeceğinden, temyiz istemine konu yapılan ısrar kararının, değinilen ödeme emirlerine karşı açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin hüküm fıkrası hukuka uygun görülmemiştir.” denilerek başvuru süresi gösterilmeyen işlemlere karşı herhangi bir süre sınırı olmaksızın dava açılabileceği ifade edilmiştir[12].

 SONUÇ

Yukarıda yer alan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere; gerek doktrinde gerek Danıştay içtihatlarında idari işlemlerde başvuru sürelerinin gösterilememesi durumunun işlem üzerindeki etkileri hususunda  görüş birliği bulunmamaktadır. Ancak Danıştay kararlarında konunun yalnız dava açma süreleri bakımından hukuki etki doğuracak nitelikte kabul edildiği anlaşılmaktadır. Buna ilişkin olarak da Danıştay, kimi kararlarında özel dava açma süreleri gösterilmeyen idari işlemlere karşı açılan davalarda genel dava açma sürelerinin uygulanması gerektiğini; kimi kararlarında ise dava açma sürelerinin gösterilmemiş olmasının dava açma sürelerini (özel/genel) başlatmayacağı, dolayısıyla süre sınırı olmaksızın ilgililerin söz konusu işleme karşı her zaman dava açabileceğini kabul etmektedir.

 

DİPNOTLAR:


[1]
 Any. m. 125/1: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”

[2] AKBULUT Emre; İdari İşlemlerde Kanun Yolu Ve Süresini Gösterme Yükümlülüğünün Yargısal Denetime Etkisi, TBB Dergisi, Ankara, Sayı 81, 2009, s. 1.

[3] AKBULUT; s. 3.

[4] Anılan konulardaki görüşler için bkz. DURSUN Hasan; İdari İşleme Karşı Dava Açma Süresinin Gösterilmemesi, İşlemi Hukuka Aykırı Hale Getirir Mi?, Terazi Hukuk Dergisi, Sayı 40, Ankara, 2009, s.88; AKBULUT Emre; s. 6; ATAY Yeliz Şanlı; İdari İşlemde Başvuru Yollarının Gösterilmesi Yükümlülüğü, TBB Dergisi, Sayı 96, 2011, s. 304-309; GÖZLER Kemal, İdare Hukuku, Bursa, 2003, s. 718.

[5]CANDAN Turgut; Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ankara, 2011, s.137.

[6]CANDAN; s. 137, ATAY; naklen s. 310 dip. 62.

[7]AKBULUT; s. 9. Her ne kadar gerekçeleri farklı olsa da sonuç itibariyle idari işlemlerde başvuru sürelerinin gösterilmemesinin işlemin iptalini gerektirecek bir şekil sakatlığı olmadığı görüşleri için bkz.AKBULUT; s. 9; ÖZCAN Emrah; Dava Açma Süresi Gösterilmeyen Ödeme Emirlerinde Dava Açma Süresine İlişkin “Pozitif” ve “İdeal” Bir Değerlendirme, Ankara Barosu Dergisi, Sayı 1, Ankara, 2014, s. 278. Anılan yükümlülüğe aykırı davranılması durumunda işlemin şekil yönünden sakat hale gelerek iptal edileceğine ilişkin görüş için bkz. DURSUN; s. 92.

[8] Danıştay 9. Dairesi’nin 3.11.2010 Tarihli 2008/559 E. 2010/5801 K. Sayılı kararı için bkz. www.kazanci.com

[9] AKBULUT; s. 12; ÖZCAN; s. 280.

[10] Danıştay 14. Dairesi’nin 7.2.2013 Tarihli 2012/4891 E. 2013/697 K. Sayılı kararı. Danıştay’ın aynı görüş doğrultusundaki benzer kararları için bkz. Danıştay 14. Dairesi’nin 4.4.2012 Tarihli 2011/11567 E. 2012/2376 K. sayılı kararı; Danıştay 14. Dairesi’nin 23.1.2012 Tarihli 2011/292 E. 2012/10 K. sayılı kararı.

[11] GÖZLER, s. 719.

[12] Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 30.4.2013 Tarihli 2011/235 E. 2013/195 K. sayılı kararı. Aynı görüş doğrultusunda Başka Bir Danıştay Kararı İçin bkz. Danıştay 12. Dairesi’nin 18.2.2013 Tarihli 2011/3449 E. 2013/641 K. sayılı kararı.