Çalışanların Kendi İstekleri İle İşten Ayrılma Talepleri Hakkında Değerlendirmeler
İş akdinin son erme sebepleri; taraflardan birinin ölümü -işçi yönünden mutlak bir sona erme sebebidir-, ikale –tarafların anlaşarak iş akdini sona erdirmeleri, Yargıtay’ın deyişiyle “bozma sözleşmesi”-, ihbar önellerine uymak suretiyle iş akdinin feshedilmesi veya iş akdinin haklı bir eden gösterilerek feshedilmesi şeklindedir.
Bu
bağlamda iş akdi de nihayetinde bir sözleşme olduğu için herhangi bir sözleşme
gibi tarafların rızasıyla sona erdirilebilmektedir[1].
Dolayısıyla iş sözleşmesinin türü ve sözleşmeye konu olan işin niteliği ne
olursa olsun, eş deyişle ister belirli süreli isterse belirsiz süreli olsun,
sürekli ya da süreksiz işe ilişkin olsun taraflar anlaşarak sözleşmeyi her
zaman sona erdirebilirler. Yasalarda böyle bir sözleşme düzenlenmediği için İş
hukuku açısından ikale sözleşmeleri için herhangi bir şekil şartı öngörülememiştir.
Dolayısıyla taraflar ikale sözleşmesini diledikleri gibi yapabilirler. İş
sözleşmesi yazılı olarak yapılmış olsa bile ikale sözleşmesinin yazılı olması
gerekmeyebilir[2].
İşbu nedenle ikale sözleşmesinin açık veya örtülü şekilde yapılabileceğini
belirtmek gerekmektedir.
Uygulamada
sıkça karşılaşılabilen bir durum, işçinin, kendisine ihbar ve kıdem
tazminatı ödenmesi şartıyla istifa etmek istediğini işverene iletmesidir.
Yargıtay’ın bu konu ile ilgili bir kararında işçinin bu şekildeki talebinin
istifa olarak değil, olsa olsa ikale sözleşmesi yapmaya yönelik bir icap olarak
değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Bu karar, ikale sözleşmesinin
özellikleri dikkate alındığında doğru bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Çünkü
işveren kabul etmedikçe şartlı istifa geçerli olmayacaktır[3].
Sözleşme
özgürlüğü çerçevesinde, ikale sözleşmelerinin iş sözleşmelerinin sona erdirilme
sebeplerinden biri olabileceği konusunda bir tereddüt yoktur. Ancak hiçbir
sınırlama olmadan, belli bir çerçeve çizilmeden tarafların ortak iradelerini
beyan ederek iş sözleşmelerini sona erdirebilecekleri kabul edilirse, işçilerin
bundan zarar görebilmeleri tehlikesi bulunmaktadır. Zira ikalede,
tarafların karşılıklı iradelerinin uyuşması söz konusu olduğundan ve bu şekilde
gerçekleştirilen bir sona erdirme sözleşmesi bulunduğundan dolayı ikale
durumunda feshe bağlı sonuçların ortaya çıkmayacağı kabul
edilmiştir. Dolayısıyla bu durumda işçi için fesih halinde hak
kazanabileceği kıdem ve ihbar tazminatı isteme hakkı da doğmayacaktır.
Ayrıca iş sözleşmesinin ikale sözleşmesi imzalanarak tarafların karşılıklı
anlaşmaları ile sona erdiği durumlarda, işçinin iş güvencesi
hükümlerinden yararlanmasına ve işsizlik sigortasından işsizlik ödeneği
almasına olanak bulunmamaktadır.
İş
sözleşmesinin ikale sözleşmesi ile sona erdirildiği durumlarda, öncelikle iş
sözleşmesini sona erdirme hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığının ve
işverenin bazı yükümlülüklerinden kaçma niyetinin olup olmadığının tespiti büyük
önem taşımaktadır. İşbu nedenle bozma sözleşmesinin Türk Borçlar
Kanunu’nda (“TBK”) düzenlenen irade fesadı hallerinin
bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele alınması gerektiği kabul
edilmektedir[4].
Ancak
çalışma hayatında karşılaşılan çok çeşitli sorunlar, işçi-işveren çıkar
dengelerinin hassasiyeti ikale sözleşmelerinin geçerliliği noktasında irade
fesadı halleri dışında başka ölçütlerin de gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Yargı kararlarında ve doktrinde bu İş Sözleşmesinin ikale sözleşmesi ile sona
ermesi konuda genel kabul gören ölçütler “makul yarar” ve “ek
olanaklar” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her
şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir
yararının olması gerektiği kabul edilmektedir. Makul yarar ölçütü, bozma
sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve
somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır. İş güvencesi
kapsamında olmayan işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı karşılıkları ödenmek; iş
güvencesi kapsamındakilere ise iş güvencesinden vazgeçmenin karşılığı olarak
ayrıca ödemede bulunmak suretiyle ikale sözleşmesi yapılmışsa, makul yarar
bulunduğu ileri sürülebilmektedir. Fakat işverenin işsizlik sigortası primi
yatırdığı için işçiye işsizlik ödeneği ile alakalı bir ödeme yapması
gerekmemekte olup salt bu yönde bir ödeme yapmamış olması da ikalede makul
yarar bulunmadığına kanıt olmayacaktır.
Ayrıca
parasal olmayan ek olanaklardan da söz edilebilmektedir. İşveren bu kapsamda
işçinin yeni bir iş bulmasına yardımcı olabilir, işçiye hukuki yardımda
bulunabilir, özel sağlık sigortası uygulamalarından işçinin, ikale sözleşmesi
yapıldıktan sonra da bir süre daha yararlanmasını sağlayabilir.
Yukarıda
yapılan açıklamalar uyarınca; geçerli olarak yapılan bir ikale sözleşmesinin,
iş güvencesi ile ilgili bütün yükümlülükleri ve bunlara bağlı yaptırımları
ortadan kaldıracağı ve işbu nedenle işçinin ihbar ve kıdem tazminatlarını
alamayacağı, iş güvencesi kapsamında olması halinde, söz konusu tazminatlar
dışında, işe başlatmama tazminatı ve çalışılmayan süreye ait ücret ve diğer
haklarını da talep edemeyeceği, işsizlik sigortasından da yararlanamayacağı
açıktır. Ayrıca ikale sözleşmesi yapılarak iş sözleşmesi sona erdirilmiş ve işe
başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre için ücretler ödenmişse, ikale
sözleşmesinde bu konuda hüküm olmasa bile işverenin bunları geri isteyememesi
gerektiği kabul edilmektedir. Bu noktada belirtmek gerekmektedir ki; ikale
halinde işveren tarafından yapılan ödemelerden vergi kesilmesi gerekecek, ancak
bu tutarlar üzerinden sigorta primi kesilmeyecektir[5].
Bununla
birlikte tarafların anlaşması dışında işçi istifa etmek suretiyle de işten
ayrılabilmektedir. Ancak kural olarak işten kendi isteğiyle (istifa) ayrılan
işçi, kıdem tazminatı alamamaktadır. Ancak; iş sözleşmesinin askerlik
görevi, emeklilik hakkının elde edilmesi, sağlık problemlerinin işin
yapılmasına sürekli bir biçimde engel oluşturduğunun belgelenmesi, işverenin
iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı davranışlarda bulunması nedenleri ile
işçi tarafından feshi halinde (istifa), çalışma süresinin en az 1 yıl olması
koşulu ile kıdem tazminatı hakkı alınabilmektedir. Yasal düzenleme gereği;
Kadın işçilerin evlilik nedeni ile işten ayrılması durumunda, çalışma süresinin
gerektirdiği kıdem tazminatı ödenmektedir. Bu haktan yararlanılabilmesi için;
iş sözleşmesinin evlilik tarihinden itibaren 1 yıl içinde yazılı olarak feshi,
evliliği gösteren belgenin işverene sunulması, feshin gerekçesinin evlilik olduğunun
açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İş
sözleşmelerinin feshinden önce bildirim süresine bağlı kalınarak diğer tarafa
yazılı bildirimde bulunulması esastır. İşten ayrılmak (istifa) isteyen işçi,
sağlık nedenleri, iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırılık veya işin durması
benzeri nedenler dışındaki işten ayrılmalarda işverenine bildirim süresini
dikkate alarak yazılı bildirimde bulunmakla yükümlüdür. İşçinin kendi
isteğiyle işten (istifa) ayrılması durumunda, ayrılmanın nedeni önem
taşımaksızın herhangi bir ihbar tazminatı hakkı oluşmamakta, böylesi bir
talepte bulunamamaktadır. İşten ayrılmanın yukarıda sayılan nedenler
dışında bir gerekçeye dayanması ve işçinin bildirim süresine uymaksızın işi
bırakması halinde, işverenin talep etmesine bağlı olarak işi bildirim süresine
uymadan bırakan işçi ihbar tazminatı ödemek durumunda kalacaktır.
Yapılan
açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki; işveren ile işçinin anlaşarak iş akdini
sona erdirmesi halinde işverenin işçiye yapacağı ödemeler anlaşmanın makul
gerekçelere dayandığını ortaya koymakta ve işbu ödemelere dayanılarak
anlaşmanın geçerli olduğu yorumu yapılmaktadır. Ayrıca işbu ödemeler iş akdinin
feshi halinde ödenmesi gereken kıdem ve ihbar tazminatı niteliğinde olmayıp
tarafların karşılıklı anlaşmaları neticesinde ortaya konan kalemlerdir.
Dolayısıyla böyle bir durumda işçi tarafından açılan işe iade davalarında
Yargıtay makul gerekçe ile birlikte irade sakatlığı hallerinin denetimini
yapmakta ve ikale anlaşmasının geçerli olup olmadığını tespit etmektedir. Zira
anlaşmanın geçerli olduğu kanaatine varıldığında da yukarıda ifade edildiği
üzere işçi için fesih halinde doğacak haklar doğmamış olacaktır.
DİPNOTLAR:
[1] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin
02.10.1995 tarihli, 1995/2259 E. ve 1995/5181 K. sayılı kararı.
[2] Aksi görüşte olan yazarlar için bkz. NARMANLIOĞLU, s. 336.
[3] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 13.10.2008
tarihli, 2008/34079 E ve 2008/26691 K. sayılı kararı.
[4] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 08.04.2008
tarihli, 2007/27825 E. ve 2008/7827 K. sayılı kararı.
[5] GEREK, H. N.; “İş Sözleşmesinin İkale Sözleşmesi İle
Sona Ermesi”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2011/4 s.
53-55.